Nasuh Tövbesi

SUÂL; Nasuh Tövbesi nedir ?

Nasuh Tövbesi; içten, samimi ve halisane yapılan bir tövbedir.

✨ Dolayısıyla kişi tövbe ederken, yaptığı günaha duyduğu vicdan azabından dolayı dünya başına dar gelmeli, iç dünyası kendisini sıktıkça sıkmalı ve her şeyden kesilip Allah’a sadakat ve samimiyetle yalvarıp, sığınmalıdır.

✨ Şu halde Kur’an’da anlatılan nasuh tövbesi, bilmeden yapılan kötülükleri öğrendikten sonra hemen terk edebilme şeklindeki azim ve kararlılıktır.

‼️ Nasuh terimi Tahrîm Suresi’nde de geçmektedir. Tahrîm Suresi’nin tefsirinde nasuh için şu ifadeler yer almaktadır.

✨ Bu âyette yapılması istenen tövbenin nasıllığıyla ilgili olarak kullanılan nasûh kelimesi, “hâlis, katışıksız” mânası taşıdığı gibi “düzeltici, onarıcı” anlamına da gelir; nush kelimesi de bu mânalarla bağlantılı olarak “öğüt vermek, nasihat etmek” demektir.

✨ Âyetteki ifade, tövbenin tam mânasıyla pişman olma ve bir daha pişman olduğu o işe dönmeme azmini içermesi gerektiğini göstermektedir.

✨ Kelimenin bu sözlük anlamları ve tövbede aranan şartlar dikkate alınarak meâlde bu kelime “içtenlikle ve kararlılık içinde” şeklinde çevrilmiştir. Böyle bir içtenlik ve kararlılıkla yapılan tövbeye de İslâmî kaynaklarda tevbe-i nasûh denilmiştir.

İstiğfâr Etmek

Photo by Abdulmeilk Aldawsari on Pexels.com

Tüm hatalarımızın, günahlarımızın affı için, acziyetimizle Allah’a istiğfar edeceğiz inşaAllah.

İSTİĞFAR NE DEMEKTİR?

İstiğfar, Allah-u Teâla’dan günahların ve hataların bağışlanmasını isteme, mağfiret dilemedir. Bunun da ilk şartı, günahını ve kusurunu bilmektir.

📿 İSTİĞFARIN FAZİLETİ

Allâh’a yöneliş ve kalbin ulvî bir seviye kazanmasında mühim bir yeri olan istiğfar, mânevî kirlerden temizlenmenin de en mühim vâsıtasıdır. Makbûl bir tevbe, kul ile Allah arasındaki engelleri ve perdeleri kaldırır, Allah Teâlâ’nın sevgisini kazandırır. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz Allah, çok tevbe eden ve çok temizlenenleri sever.”

(Bakara Sûresi, 222. Ayet)

Günah işlediğini farketmek ve pişmanlık duymak büyük nimettir. O kişinin mümin olduğunu gösterir. İstiğfar, insanı her murada kavuşturur. Bütün dertlere, sıkıntılara karşı faydalıdır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

“Artık Rabbinizden hatalarınızın örtülmesini isteyin, sonra O’na tevbe edin ki sizi belirli bir vakte kadar huzur içinde güzel bir şekilde yaşatsın ve faziletli bir hayat sürenlere bol bol lütf-u ihsânda bulunsun. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ki ben, sizin büyük bir günün azâbına uğramanızdan korkarım.”
(Hûd Sûresi, 3. Âyet)

Allah Rasulü (s.a.v.) buyurmuştur:

“Mümin bir günah işlediği zaman kalbinin üzerinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe eder, günahı kalbinden çıkarır ve bağışlanma dilerse, kalbi tekrar eski parlaklığına kavuşur. Eğer günah işlemeye devam ederse kalp üzerindeki siyah noktalar da artar, nihayet kalbi tamamen kaplar. “

Kendimizi Muhasebeye Çekmek

Photo by Fuzail Ahmad on Pexels.com

Bugün; hâlimizi, ahvalimizi, nefsimizi,kusurlarımızı, ömrümüzü, gidişatımızı düşünerek, Ümmeti Muhammed’e dua ederek, içinde bulunduğumuz âhir zamanın, şahsi muhasabesini yapacağız inşaAllah.

Örneğin; “Bugün Allah rızası için ne yaptım?”, “Allah rızası için ne yapabilirim” “Hangi davranışım Allahın rızasına uygundu, hangisi değildi?”, “Davranışlarımda Peygamberimizin (s.a.v) sünnetine uygun olmayan bir durum var mıydı?” gibi soruların tefekkürüyle derin bir iç muhasebesi gerçekleştirmeye gayret edeceğiz inşaAllah.

Kendimizi Muhabeye Çekmenin Fazileti

Râsûlullâh’ın (s.a.v) Hirâ’daki uzlet ve inzivâsından ve daha sonraki dönemlerde de muntazam olarak îfâ ettiği îtikâflarından anlıyoruz ki, bir müslüman ne kadar ibâdet ederse etsin, zaman zaman kendiyle başbaşa kalıp, nefis muhâsebesi yapıp, kendi hatalarıyla, kusurlarıyla yüzleşmeden kemâle eremez. Bu kemale ermek, hatalarından arınmak isteyen her insanın yapması îcâb eden bir vaziyettir.

Râsulûllah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
“Akıllı kimse, kendini sorguya çeken ve ölümden sonrası için çalışandır.”
(Tirmizi, Kıyamet, 26)

Hâlidiyye yolunun pîri Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhû şöyle buyurmuştur:

“Kişi, her şeyin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’ın bir daha kendisine fırsat vermeyebileceği düşüncesinde olmalı, hiçbir anını boşa geçirmemelidir. Vakitlerini Hakk Tealâ’nın zikrine, O’nunla beraber olmaya, O’nunla huzur bulmaya kullanmalıdır. Kendisini ölmüş, kefene sarılmış ve kabre konulmuş olarak kabul etmeli; bu haldeyken merhamet edilerek yalnızca Allah Tealâ’yi zikretmek için mezardan çıkmasına izin verildiğini, her an geri dönme emrinin gelebileceğini düşünmelidir.”

𝗧𝗮𝘀𝗮𝘃𝘃𝘂𝗳𝘁𝗮𝗸𝗶 𝗦𝗲𝘆𝗿-𝗶 𝘀𝘂𝗹𝘂𝗸 𝗻𝗲𝗱𝗶𝗿?

Photo by Manprit Kalsi on Pexels.com

(Manevi yolculuk)

Bedenimizde 𝗿𝘂𝗵, 𝘀ı𝗿, 𝗵𝗮𝗳𝗶, 𝗮𝗵𝗳𝗮, 𝘃𝗶𝗰𝗱𝗮𝗻, 𝗮𝗸ı𝗹 gibi manevi gelişim gösteren yerler vardır. Bunlara 𝗹𝗮𝘁𝗶𝗳𝗲𝗹𝗲𝗿 veya 𝗹𝗮𝘁𝗮𝗶𝗳 denir.

Kulun rabbine yaklaşmasında diğer ifadeyle terakki göstermesinde kalbin yardımcısı konumundadırlar.
İnsandaki manevi latifeler terbiye edilip temizlenince asıl vazifelerine dönerler. Asıl yapmaları gereken özellikleri gerçekleştirirler. İşte o zaman insan gerçek kulluk ve güzel ahlakı elde edebilir. Bu işleme tasavvufta “𝗦𝗲𝘆𝗿𝗶 𝘀𝘂𝗹𝘂𝗸” denir.

Tasavvufta seyir, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel huylara, kendi varlığından geçip hakkın varlığına doğru harekettir. Suluk ise, Hak teala’ya ermek için bir 𝗿𝗲𝗵𝗯𝗲𝗿𝗶𝗻 (mürşidin) öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevi, kalbi, Ruhi yolculuk ve ahlaki bir eğitimdir.

Seyr-i suluk, bizzat insanın ve kalbinin, ruhunun, nefsinin ve diğer manevi cevherlerin eğitiminden ibarettir. Bu iş kalpten başlar, hayatın her yanını içine alır. Bu eğitimden maksat, kulun kendini ve Rabbini tanımasıdır.

Bu eğitimin ilk adımı gafletten uyanmaktır. İkinci adım, hakiki anlamda insan olmak için insanlık yoluna adım atmak ve hedefe doğru yol almaktır. Sonuçta 𝗼𝗹𝗴𝘂𝗻 (kamil) insan olmaktır.

Kur’an-ı Kerim’de zikredilen “𝗧𝗲𝘇𝗸𝗶𝘆𝘆𝗲” ve “𝗺𝘂𝗰𝗮𝗵𝗲𝗱𝗲” ile ariflerin bahsettiği seyr-i suluk aynı anlamdadır.

𝗧𝗲𝘇𝗸𝗶𝘆𝘆𝗲, manevi kirlerden arınmaktır. 𝗠𝘂𝗰𝗮𝗵𝗲𝗱𝗲, nefsi ilahi edeplerle süslemek ve Allah huzurunda kabul görmek için gayret etmek ve bu yolda Her şeyini ortaya koymaktır.

𝗡𝗲𝘁𝗶𝗰𝗲: Bütün mesele, Allah adamı olmak için karar verip yola çıkmaktır. Bu yol, tek başına gidilecek kadar kolay ve rahat bir yol olmadığı için kesinlikle bir mürşid-i Kamil şarttır. Çünkü insanın önünde 𝗦𝗲𝘆𝘁𝗮𝗻, 𝗻𝗲𝗳𝗶𝘀 ve 𝗱𝘂𝗻𝘆𝗮 gibi üç büyük düşmanı vardır.

MERTEBELER

Photo by Mari Osc. on Pexels.com

Aslen manevi bir varlık olan insanın, gelişim esnasında geçirdiği aşamalara mertebe denir. Bu sebeple Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, hep birer gelişim mertebesidir. Bu nedenle de, Hurufat-ı Âliyat diye isimlendirilirler.
İnsan bu mertebelere geldiğinde, o peygamberlerde zuhur edenleri kendinde görmeye başlar. Bu harflerin en üstünü de ba’nın altındaki nokta-yı kübradır. Çünkü, o olmasaydı bu harflerin hiçbiri meydana gelemezdi. Bu sebeple o noktaya “nokta-yı müşahhasa” denir…

Ef’al, sıfat ve zât yani fenâ mertebeleri mertebe-i velâyet; cem mertebesi mutlakiyet, hazret-ül cem mertebe-i Kubriyet, cem-ül cem ise mertebe-i Nübüvvettir. Hazret-i Peygamber ise bunların tümünü kendinde toplayan mertebeler zirvesidir…

Mertebeler, fenâ mertebeleri ve bekâ mertebeleri olarak ikiye ayrılır. Her biri üçer tanedir.
En yüksek mertebe Allah mertebesidir. Ondan sonra O’nun aynası olan Hazret-i Peygamberin mertebesi gelir. Allah, Muhammed aynasında görünmüş olduğu için, Hazret-i Muhammed “Beni gören O’nu gördü” demiştir…

Dünya ve ahireti öğrenebilmek için mertebeleri bilmek gerekir. Bilen, kendini bilir ve hududu tecavüz etmez. Sonuçta da, başı derde girmeyeceği için mutlu olur…

Fenâ Mertebeleri:
En yüksek ve en zevkli mertebe hiçlik mertebesidir. İnsana bekâ zevkini Allah verir. Onun için Kelime-i Tevhit’te Lâ, İllâ’dan önce gelir. Allah’ta ricat-ı kahharî yani geri dönüş olmadığından, kimseye bekâ zevki fenâ zevkinden önce verilmez.
Lâ’da insan her şeyi, her şeyini inkâr eder. Buna dünya, aile, iş, akıl, düşünce vs. de dahildir. Kişi bu inkârıyla iyice boşaldıktan sonra, Allah onu tekrar doldurur…

— Ef’al Mertebesi (Lâ Fâile İllallah)
— Sıfat Mertebesi (Lâ Mevsufe İllallah)
— Zât Mertebesi (Lâ Mevcude İllallah)

Bekâ Mertebeleri:
Bizim öğretimizde, fenâ mertebelerinin sonu olan zât mertebesinde mevt-i ihtiyariye (bilinçli ölüm) ulaşılmıştır. Bundan sonra, yeniden doğum yani bekâ bahis konusudur. Bu yeni doğumda kişi, ilahi bir nur olan yeni aklıyla doğmuş ve eski şeytani aklından eser kalmamıştır. Yani kişi, ilahi su ile abdest alıp nûrun alâ nûr olmuş, insanlığın en yüksek mertebesindeki ahlak olan “Allah ahlakı”na ulaşmış ve “ahlak-ı hamide” denen ahiret âlemindeki çeyizine kavuşmuştur.
Bundan sonra çalışan Hakk’tır. Kul ise alettir. Onun için bu mertebede Hakk’tan gelen hiçbir şeye itiraz edilmez. Velev ki, hastalık bile olsa…
İnsan ne kadar feragat eder ve Allah’ta fani olursa, bekâsı da o kadar olur. Yani, kişi Lâ’yı ne kadar fazla zevk ederse, ona o kadar fazla bekâ verilir. Çünkü, O’ndan başka varlık yoktur…

–Cem Mertebesi (Lâ Mevcude İllâ Ene)
— Hazret-ül Cem Mertebesi (Lâ Mevcude İllâ Ente)
— Cem-ül Cem Mertebesi

Cem-ül cem mertebesine gelen kişi, cem’de kendinden tecelli eden ruh-ül kudüs ile, hazret-ül cem’de kendinden yansıyan kâinatı, yani enfüs ve âfakı kendinde (bir noktada) toplar. İşte “Beni gören O’nu gördü” sırrı budur.
Cem-ül cem’e ulaşan, artık bir nokta olmuştur ve her şey o noktadan kâinata dağılır. Tabii, bu durum mertebenin hakkını verenler için geçerlidir.
Bu metebeye gelen, tüm görünenleri, yani kâinatı kendinde toplayınca Zât’a ayna olur. O zaman da Resûlullah gibi, baktığı her yerde kendini görür. Çünkü, kendinden başkası yoktur ve her yere Hakk’ın nazarıyla bakmaktadır. Buranın Hazret-i Peygamberin makamı olduğunu, buraya ulaşana “insan-ı kâmil” dendiğini ve ona isteyenin halk, isteyenin de Hakk nazarıyla bakabileceğini, Hakk nazarıyla bakanlara Hakk’ın zahir olacağını biliyoruz. Çünkü, görünen halk, görünmeyen ise Hakk’tır. İnsan isterse halkı Hakk’ta, isterse Hakk’ı halkta görsün, sonuç aynıdır. Görüş konusunda tercih kişiye ait olduğu için, isteyen gönlünü genişletir, isteyen fakirleştirir. Genişletenlerde “Çünkü Allah alemlerin ganisidir” (3-97) sırrı tecelli eder. Halkiyeti tercih eden, yani gönlünü fakirleştirenlerde ise “Allah ganidir, yoksul olan sizlersiniz” (47-38) tecellisi olur…
Bu mertebeye gelmiş olanlar, dönerek iki tarafı da aydınlatan deniz fenerine benzerler. Hem önü aydınlatırlar, hem de arkayı. Böylece de gemilere, yani insanlara yol gösterirler. Yol gösterdikleri, hem bu âlemin, hem de o âlemin malıdır. Kendileriyse, iki âlem arasında olduklarından “berzah-ı Kübra” diye adlandırılırlar.
Bu mertebede, görevlendirilmiş olanlar, o üst âlemden aşağı inmiş olanlar, yani ağacın çekirdekleridir. Bunların bazıları meyve vermek üzere meydana çıkarılır, bazıları ise “Kubbelerimizin altında benden başkasının bilmediği velilerim vardır” iktizasınca gaipte, yani zevk âleminde bırakılırlar. Allah’ın görevlendirip meydana çıkardıklarına, “nebi” veya “mürşit”, gizlediklerineyse “veli” denir. Görünen de, görünmeyen de kendisi olduğu için, emir verilmedikçe kimse bir şey söyleyemez. Onun için mürşitlik emre tabidir…
Cem-ül cem’e gelenin dışı beşer bile olsa, içi ahadiyet âlemidir. Bu nedenle burası “Beni gören O’nu gördü” yeri veya insan-ı kâmil vasfının kazanıldığı yerdir. Onun için insan-ı kâmile bakan, Allah’ı görmüş olur.
Hazret-i Peygambere miraçta Allah’ı nasıl gördüğü sorulduğunda, “Kıvırcık saçlı genç bir erkek” şeklinde gördüğünü söylemiştir. Soranlar da görmek istediklerinde, onlar miraç etmemiş oldukları için, Peygamberimiz onlara “Beni gören O’nu gördü” demekle iktifa etmiştir. İnsan, miraç etmeden kendini göremez ki…”

Alıntı: Lütfi Filiz, Noktanın Sonsuzluğu, Üçüncü Kitap

güç kuvvet bulmak için dua

Bismillahirrahmanirrahim”
“Bismillah, rabbiyallah, hasbiyallah, tevekkeltü, alallah, ve ı’tesamtu billah, ve fevvedtu emriy illallah, maşallah, la kuvvete illa billah.”

“Rahman ve Rahim Olan Allah (c.c.)(c.c.)’ın adıyla;
Bismillah; İsmi Allah olanın varlığı ve kuvvetleri olarak, Rabbiyallah; Rabbim, Allah’dır, Hasbiyallah; Allah bana yeter, Tevekkeltü alAllah; Allah’a tevekkül ettim, Ve ı’tesamtu billah; Ve varlığımdaki ilahi boyut ile korundum, Ve fevvedtu emriy illallah; İşimi Allah’a bıraktım, Maşaallah; Olan Allah’ın istediğidir, La kuvvete illa billah; Kuvvet yok, ancak Allah’ın.

mutluluk duası

Üzüntü ve Kederi Gideren Okunacak Mutluluk Duası:

Allahümme innî abdüke, ebnü abdike, ebnü ümmetike nasıyetî biyedike, mâdin fiyye hukmüke, adlün fiyye kadaüke, eseluke bikülli ismin huve leke semmeyte bihi nefseke, ev enzeltehu fî kitâbike, ev allemtehu ehadem min halkıke, eviste’serte bihi fî ılmi’l-ğaybi ındeke en tec’ale’l- kur’âne rabîa kalbî, ve nûra sadrî, ve celâe huznî,ve zehabe hemmî

 Manası:
Allah’ım! Ben Senin kulunum, erkek ve kadın kullarının çocuğuyum. Alnım Senin elindedir. Hakkımda Senin hükmün geçerlidir. Hakkımdaki tadirin adalettir. Kendini isimlendirdiğin, kitabında indirdiğin, kullarından birine öğrettiğin veya katındaki gayb ilminde kendine has kıldığın Sana ait her isimle, Kur’an’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru, hüznümün ortadan kalkması için vesile kıl.

esmalarla dua

Bismillahirrahmanirrahim

Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyyidina muhammed

Manevi alemlerin sultanı olmak için YA HU YA ALLAH ismi azamı zikredilir.

Hergün Ya Allah Ya Hu diye 1000 defa zikirde bulunanı Allah, kemaliyle rızıklandırır.

Hayırlı eş için “Ya Vedud”, unutkanlık için “Ya Rahman”

Hamilelikte Ya Latif…

Aşk, sevgi ve hayırlı eş isteyenlerin : Ya Fettah, Ya Vedud, Ya Vekil, Ya Veliyy, Ya Vacid, Ya Rauf, Ya Cami

Hamilelik döneminde ise Ya Halık, Ya Bari, Ya Muizz, Ya Basıt, Ya Latif

İşleri iyi bir şekilde yönetmek için :Ya Vali, Ya Kayyum çekilirken,

Unutkanlıktan kurtulmak için :Ya Rahman, Ya Müheymin, Ya Rauf, Ya Reşid

Asabiyetten uzak kalmak için de : Ya Halim, Ya Hadi isimleri çekilebilir.

Yeni bir projeye başlarken : Ya Alîm ve Ya Latif isimleri zikredilebileceği gibi iftiradan korunmak arzusuyla da Ya Kuddus, Ya Muksit gibi esmalara sığınılabilir.

Hayy ismi ve Kayyum İsmi iki ayrı isimdir, fakat bir çok yerde birlikte kullanılır.

Elbette bunun da hikmeti vardır, bizim gözlemlediğimiz ilk sebep, Hayy ismi ile tüm yaradılışa can veren tecelli, Kayyum ismi ile bu yaratılan her şeyin belli bir düzen ve ahenk içinde var oluşunu sağlamaktadır.

Bu durumu örneklerle açıklamaya çalışalım;

Bir ağacı düşünün, Hayy ismi ile bir çekirdekten hayat bulmuş, var olmuştur ve Kayyum vasıtası olmadan, yani yapısı doğru olarak işlemediğinde büyüyebilir mi?

Kayyum isminin o bütün yapısını ve çevre ile olan düzenini sağlayan tecellisi olmadan ne kadar yaşayabilir ki?

En kısa yoldan insanı düşünün, küçücük bir noktadan Hayy tecellisi ile yola çıkan yaşamı, o başlangıç enerjisini şekillendiren Kayyum ismi bu enerjiyi tüm yaradılışla ahenkli bir düzene sokmasa, tüm vücut işlevlerini düzenlemese ve en küçük bir noktada tecellisini durdursa, her şey o insan için nasıl olurdu bir düşünün !

Gezegenlerin var oluşu ve düzeninden tutun da, canlı cansız her enerji formu için bu iki Esmanın örneklerini alabildiğince arttırabiliriz, fakat bunu size bırakıyoruz, her noktada bu etkiyi düşünüp özümsemenize yardımcı olacaktır.

Elbette ki sınırlı algımız ve kapasitemiz görünenden çok daha derin manalar taşıyan bu İsimlerin sırlarına ermemize ne kadar müsaade edecektir bilemeyiz, fakat biz şimdilik zahirde aklımıza uyabilecek bu noktalardan başlamamızda fayda var.

Daha derin manalara ulaşanlara ne mutlu.

Hayy ül Kayyum isimlerini sıkça anmalarını tüm dostlarımıza öneriyoruz.

Yaşamlarında olmasını istedikleri her şey için veya yaşamlarında olup düzenli gitmesini istedikleri tüm olaylar için bu iki isim bulunmaz bir hazine olacaktır.

Yaratanın tecellisini yarattıklarına ulaştıran İsimlerin onun eşsiz gücünü algılamak istiyenler için en güçlü yol olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

İsimlerin zikrini yaparken belli bir sınır koymanıza gerek yok, bilinciniz ilk başlarda daha çabuk doyarken, sonraları daha fazla tekrarlara geçeceksiniz, çünkü manalar doğrultusundaki bilinciniz gittkçe büyüyüp, güçlenecek.

Her yerde ve her durumda isimleri zikredebilirsiniz, bu konuda kendinizi sınırlamayın, tek dikkat etmeniz gereken anlamlarını düşünerek, onları algılayarak, kendinizi bütünden ayrı tutmadan, hissederek, bu zikirleri yapmanızdır. Bu şekilde yaptığınız çalışmalar sizdeki açılımları çok daha başka boyutlara taşıyacaktır.

Ve son söz olarak şunu söylemeliyim;

İsimlerin anlamlarının sahibinin ”tek” olduğunu, kaynağın ve her şeyin başlangıcının onun kontrolünde olduğunu asla unutmayın. İsimler sizde nasıl bir yükseliş yaşatırsa yaşatsın, bunların tek Hakimi yüce Allah’dır, onda başlayıp onda son bulacaksınız. Sanrılara ve aldatıcı düşüncelere kapılmayın.

Hızır as duası

HIZIR şifresi açılımı … 

1- ”Bismillahi maşaAllahu la kuvvete illa billah.”

2- ”Feveceda abden min ibadina ateynahu rahmeten min indina ve allemnahu min ledunna ilma.”

yukardaki duaların anlamları ……..

1- Hz.Hızır dilinden kendi duası ..”güç ve kuvvet en güzel yaratmış olan Allaha mahsustur,”

2-Hızır kavuşum şifresi ise…..”derken , ALLAH katından rahmet ve özel gaybi ilim verilmiş müstesna bir kul buldular.”….

her niyet için okunabilir.. ne kadar çok okunursa , kainata yayılan dalganın boyu artarak büyür ve zamanın hızınıda aşarak , geleceği bile iyileştirip güzelleştirir , tedavi eder.


Gaybın sırları açılır, geleceğin bilgileri akmaya başlar , Maddenin , mananın , olayların hakikati , sırları açılır.

hacet duası

Cenabı Haktan bir hacetini isteyecek olursan, şu 6 ayeti okumalısın. Bu ayetler Hadid Suresinin başından 6.ayetinin sonuna kadar olan kısımdır. Daha sonra Haşr Suresinin son 4 ayetini okur, daha sonra da ”Ey Rızık veren meram sahibi bağışlayıcı olan Allahım! Senden dileğim şudur, diyerek dileğini açıklasın. Böylece bu kısa duayı yaptıktan sonra hacetin görülmüş olur.. Bu duayı gözleri kör olan biri okusa gözlerinin açılacağı belirtilmiş. (Şems’ül Maarif’ül Kübra)

“Bismillahirrahmanirrahim

1. 2. Sebbeha lillahi ma fiyssemavati velardı ve huvel’aziyzulhakiymu.ehu mulkussemavati vel’ardı yuhyiy ve yumiytu ve huve ‘ala kulli şey’in kadiyrun.

3. Huvel’evvelu vel’ahıru vezzahiru velbatınu ve huve bikulli şey’in ‘aliymun.

4. Huvelleziy halekassemavati vel’arda fiy sitteti eyyamin summesteva ‘alel’arşi ya’lemu ma yelicu fiylardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minessemai ve ma ya’rucu fiyha ve huve me’akum eyne ma kuntum vallahu bima ta’melune besıyrun.

5. Lehu mulkussemavati vel’ardı ve ilellahi turce’ul’umuru.

6. Yuliculleyle fiynnehari ve yulicunnehare fiylleyli ve huve ‘aleymun bizatissuduri.

21. Lev enzelna hazelkur’ane ‘ala cebelin lereeytehu haşi’an mutesaddi ‘an min haşyetillahi ve tilkel’emsalu nadribuha linnasi le’allehum yetefekkerune.

22. Huvallahulleziy la ilahe illa huve ‘alimulğaybi veşşehadeti huverrahmanurrahıymu.

23. Huvallahulleziy la ilahe illa huve elmelikulkuddususselamul mu’minul muheyminul ‘aziyzul cebbarul mutekebbiru subhanallahi ‘amma yuşrikune.

24. Huvallahul halikul – bariy-ulmusavviru lehum’esma ulhusna yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel’ardı. Ve huvel’aziyzulhakiymu.”